top of page
  • Yazarın fotoğrafıŞule Aksoy

Craig Medred: “Yabana Doğru” Gidişin 20 Yıl Sonrası

Chris McCandless’ın gerçek Alaska bakir bölgesi eteklerinde terkedilmiş bir otobüste yalnız başına ölmesinden 20 yıl sonra, hâlâ buradaki esas mesajı kavrayamayanlar mevcut:

Alaska doğası kendi esprisini anlamayanlara hiç de babacan yaklaşmaz.


1992 yılında McCandless’ın tek yapması gereken otobüsün yanında bol duman çıkaran koca bir ateş yakmaktı ki içinde yaşadığı bu otobüs George Parks çevre yolundan ve onu kurtarmak üzere olay yerine intikal edecek küçük bir itfaiye ordusunu barındıran Denali Ulusal Parkı ve Koruma Bölgesinin kuzey tarafından 20 milden daha az bir mesafede konuşlanıyordu. Ama eski Atabaşkan yerlilerinin yaptığını yapamayarak et kurutma konusundaki beceriksizliğini kanıtlayan ya da onu otobüse götüren Stampede Yolu’nun sadece yarım mil uzağındaki Teklanika Nehri’ni geçecek bir vasıta bulmayan McCandless, ateş falan yakmadı. Bunun yerine bir not yazdı, uyku tulumunun içine kıvrıldı ve açlık içinde öldü.


Yıllar sonra bu hikâye, yazar Jon Krakauer’a, bazı zehirli tohumlar tarafından sona erdirilmiş bir yaşamın anlamını kavramak üzere yola çıkmış acıklı bir gençlik arayışını anlatan “Into the wild” (Yabana Doğru) kitabını yazmak üzere ilham verdi ve dikkatlerin McCandless’ın üzerine toplanmasına vesile oldu. Gerçi zehirli tohumlar kısmı saçmalıktan başka bir şey değil. McCandless tohumlar yüzünden falan ölmemiştir. O yiyecek herhangi bir şey bulamadığı veya olduğu yerden kurtulacak bir çıkış yolu bulamadığı için kendi yeteneksizliği tarafından öldürülmüştür. Ve onun gençlik arayışı -kitabı okuyanlar fark etmiştir- zihinsel bir rahatsızlıktan başka bir şey değildir:



Sebepsiz yere aileni terk et. Arabanı çölde bırak. Belirsiz sebeplerle paranı yak veya göm. Banyo yapma işini bırak çünkü fazla sorun teşkil ediyor. Bugün Anchorage sokaklarında yaşayan tıpkı McCandless gibi insanlar var.


Fakat bu kadarı yeter. Şimdi hâlâ bunu anlayamayan insanlara bir dönelim. Bunlardan biri de Pete Mason isimli, McCandless’ın acıklı öyküsünü ilham verici bulan bir yazar. Bunun hakkında bu hafta Haffington Post’ta bir yazı yazmıştır:


Into the Wild romanını okuduğumda ve (McCandless’ın) nerelere seyahat ettiğini gördüğümde edindiğim macera heyecanı oldukça ilham vericiydi. Telefonsuz, arabasız, sigarasız iki yılı aşkın bir süre boyunca bir ülkede gezinmek, fazla değer verdiğimiz ve itibar göstergesi olarak kabul ettiğimiz maddî gereçlerin, gerçekte muktedir olduğumuz şeyleri yapabilme noktasında bizi alıkoymaktan başka bir işe yaramadığı anlayışına hizmet eder.”


“Sigarasız”? “Sigarasızlık fazla değer verdiğimiz ve itibar göstergesi olarak kabul ettiğimiz maddî gereçlerin, gerçekte muktedir olduğumuz şeyleri yapabilme noktasında bizi alıkoymaktan başka bir işe yaramadığı anlayışına hizmet eder.”


Ve MacCandless tam olarak ne yaptı? Hiçbir şey. Zararı yok. Öyle görünüyor ki Mason tamamıyla Krakauer’ın kitabını incelemiş. Unutmayın, McCandless’ın kitabını değil, Krakauker’ın kitabını… İşte Mason’ın bu kitabı nasıl gördüğü:


“Bir başka zamanda (McCandless), kitabında 1867’de Körfeze dek ‘Bin millik bir yürüyüş’ diye yazan ve tek amacı yürümek olarak Indiana’dan Florida’ya kadar seyahat eden Sierra Club’ın kurucusu John Muir’e benzerliği ile bir kâşif olarak adlandırılabilirdi. Muir bir kâşif olarak ülkesinin henüz keşfedilmeyen yerlerinin bulunduğu bir yüzyılda yaşadığı için yürürken, McCandless yürüdü, çünkü 20. yüzyılda bulduğu şeyden daha fazlasını arıyordu. Muir çok büyük işlere öncülük etti çünkü yaşamayı becerdi…”


Muir çok büyük işlere öncülük etti çünkü gözlem yeteneği ve yazarlık becerisi vardı, sadece hayatta kalabilmekle olmaz. Muir bunun zorlu ve tehlikeli bir iş olduğunu bildiği ABD ve Alaska yolculuğu sırasında -ki seyahat edip sağ salim geri de dönebilmiştir- pek çok günce derledi ve uzun mektuplar yazdı. Muir daha sonra topladığı tüm bilgileri kitap yazmak için kullandı ve doğa tarihine belge yardımında bulundu.

Peki, McCandless ne yaptı? Ülkeyi amaçsızca dolaşırken oraya buraya birkaç satır not düştü. Geriye anlamlı hiçbir şey bırakmadı. Mantıklı neredeyse tek bir şeyi bile kalmadı. İşte Alaska günlüklerinden bilgi alabileceğimiz notlar:


2. Gün: Soğuk gün başarısızlığı.

4. Gün: Sihirli otobüs günü.

9. Gün: Güçsüzlük.

10. Gün: Kar yağdı.

13. Gün: Kirpi günü.

14. Gün: Perişanlık

31. Gün: Otobüsü kımıldattım. Gri kuş. Kül kuşu. Sincap. Gurme ördek!

43. Gün: AMERİKAN SIĞIRI!

48. Gün: Çoktan kurtlandı. Dumanlamak işe yaramadı. Bilmiyorum. Felaket gibi görünüyor. Şimdi keşke o sığırı hiç avlamasaydım diyorum. Hayatımın en büyük trajedilerinden bir tanesi.

68. Gün: Kunduz barajı. Facia.

69. Gün: Yağmur yağdı, nehri geçmek imkânsız görünüyor. Yalnızım, Korkuyorum.

74. Gün: Kutup Adamı oldum. Daha hızlıyım.

78. Gün: Kurdu kaçırdım. Patates tohumu ve böğürtlen yedim.

9. Gün: Ağaçkakan. Sis. Son derece güçsüzüm. Patates tohumu yemek bir hataydı. Sadece ayakta kalmamı engellemeye yaradı. Açlıktan kıvranıyorum. Ciddi tehlike.

100. Gün: Ölüm ciddi bir tehlike olarak belirdi, dışarı çıkmak için çok güçsüzüm, harfi harfine vahşi yaşamda kapana kısıldım-bu bir oyun değil.

101.-103. Gün: (yazılı bir kayıt mevcut değil, sadece günler sıralanmış.)

104. Gün: Ayıyı kaçırdım!

105. Gün: Beş sincap. Ren geyiği.

107. Gün: Güzel böğürtlenler.


McCandless’ın bahsi geçen otobüse yapıştırdığı sözleri, son mektuptur:


Dikkat Muhtemel Ziyaretçiler. S.O.S YARDIMINIZA İHTİYACIM VAR. YARALIYIM, ÖLMEK ÜZEREYİM VE BURADAN KURTULMAK İÇİN ÇOK GÜÇSÜZ DÜŞTÜM. TEK BAŞIMAYIM. BU BİR ŞAKA DEĞİL (şakanın altı iki kez çizilmiştir). ALLAH AŞKINA BENİ KURTARIN. YAKINLARDA BÖĞÜRTLEN TOPLAMAK İÇİN DIŞARI ÇIKTIM VE MUHTEMELEN AKŞAM SAATLERİNDE DÖNERİM. TEŞEKKÜR EDERİM. CHRIS MCCANDLESS.

Bu yazıların herhangi bir yerinde aklı başında bir insanı McCandless’ın bir düzineden fazla kitap yazabileceğine inandıracak herhangi bir şey var mı ve Allah bilir Muir kaç makale yazdı? Mason açıkça böyle bir şeyin olabileceğini düşünüyor. Bu da insanı Mason’ın gerçekten düşünüp düşünmediğini sorgulamaya sevk ediyor.

“Unutmayın” diyor Mason “Muir tamamen yürümüşken, McCandless otostop yapmadığı durumlarda yürümüştür. Zamanı ve teknolojiyi uyarlarsak (yine de) seyahatlerin büyük ölçüde benzerlik gösterdiğini görürüz…”

Evet, kabul ediyorum ben Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u ya da uzaktan yakından ona benzer hiçbir şey yazmadım, ama biz de Ernest Hemingway ile “büyük ölçüde benzerlik” gösteriyoruz. Benim de sakalım var, onun da. Onun da çiftesiyle arası iyi, benim de. O da çok içiyordu, ben de çok içiyorum. O da yazıyordu, ben de vs. vs.

Nasıl olur da Mason gibi bir Amerikan genci böyle bir saçmalık yazabilir, kaldı ki bu eğitimli birisi.

“Christopher McCandless ihtiyacı olan ne varsa toparladı ve yabandan kurtulmak için hazırlandı; onu tek engelleyen şey öfkeli Teklanika Nehri’ydi. McCandless yolculuğundaki riskleri göze almışsa da buz gibi bir nehir yolculuğunun kendisini öldürme ihtimaline karşın hiçbir şey yapamadı” diye sonlandırır yazısını Mason.

A) McCandless “ihtiyacı olan ne varsa” yanına almadı ki zaten bu da başından beri problemin en önemli parçasıydı. B) McCandless hiçbir şekilde ne yabana gitmek için “hazırlanmıştı” ne de oradan dönüş için. C) Eğer McCandless “yolculuğundaki riskleri” sezebilseydi, bugün yaşıyor olurdu.


Mason’ın yazdığına göre, McCandless “buz gibi bir nehir yolculuğunun kendisini öldürme ihtimaline karşın hiçbir şey yapamadı”. Hayır, McCandless kesinlikle kendini öldürecek şeyler yaptı. Otobüsteki köşesine çekilip ya ölmeyi ya da kendini kurtaracak birilerinin gelmesini bekledi ama biliyordu ki kimsenin onu aramak için hiçbir sebebi yoktu. Böyle bir durumda yapılacak en akıllıca şey bir kumar oynayıp o buz gibi nehre dalmak olmalıydı; çünkü nehrin öldürme “ihtimali”nin yanında, kurtulma ihtimalin de söz konusu. Böylece bir şansı olurdu.

Mason’ın bu cahillik ötesi tavrı gerçekten şok edici.


“Hayatın maneviyatını aramak bazılarına fazla abartılı gelirken ve gidilen yer birçokları için pek de popüler bir tatil yeri olmasa da, Alaska’nın el değmemiş yerlerinde kendine yetebilme çabasında hata yapmış olmasına rağmen, (McCandless) yolculuğunun geri kalanında olduğu gibi Alaska doğasında da aradığı şeyi buldu.”

McCandless’ın “Alaska doğasında” bulduğu şey ölümdü. Zaten aradığı şeyin ölüm olduğu da kuvvetle muhtemel. Bu durumda başarılı olduğu söylenebilir. Ama o Mason’ın bulduğunu düşündüğü şeyi bulamamıştı aslında:


“Her geçen gün, bir yeni günü büyük bir memnuniyet içinde yeni şeyler gözlemleyerek beklemesini sağladı devam eden seyahati. Ve öldüğü zaman nihaî sondan evvel Alaska bakir bölgesinde 118 gün geçirmişti.”

“Büyük bir memnuniyet”? McCandless’ın karalama günlüğünü bir kez daha okuyalım. “Felaket günü.”, “Yalnızım, korkuyorum.”, “Oldukça güçsüz düştüm.”, “Açlıktan ölüyorum.”, “Büyük tehlike”, “Harfi harfine vahşi yaşamda kapana kısıldım – bu bir oyun değil.”


Size de her geçen gün “büyük bir memnuniyet içinde” çok iyi zaman geçiriyormuş gibi mi geldi? Öyle tahmin ediyorum ki Mason hiçbir zaman aç kalmadı. Ciddi manada aç… Ben kaldım. Alaska’da yiyecek içecek olmaksızın tam 10 gün geçirdim. Hiç de hoş bir deneyim değildi. Bir yeni günü “büyük bir memnuniyet içinde” falan beklemiyorsunuz. Sadece midenize koyacak birkaç böğürtlen veya yiyecek başka bir şeyler istiyorsunuz.

Ama her şeye rağmen yola devam edebilirsiniz. Alaska hayatta kalmak için imkânsız bir yer değil. McCandless ve onun gibiler varmadan önce bu bölgede yaşayan Atabaşkan yerlileri binlerce yıl sadece ilkel aletlerle hayatta kalabildiler. Şehir çocuklarının Amerika’nın bu tarihi ve tarih öncesi yanını bilmedikleri aşikâr.


Mason, McCandless’tan bazı şeyler öğrendiğini yazar. “Onun hatalarından öğrendim ki” der, “ülkeyi baştan sona gezerken bir rehber, bir harita ile seyahat etmemenin eksikliğini çekti.”


Şunda şüphem yok ki Pete, eğer bir gün Alaska’ya gelecek olursan tamamen sana rehberlik edecek şeylere sadık kal, çünkü sen kesinlikle bu işin dışında bir varlıksın. McCandless’ın sorunu haritasının olmaması değildi. O zaten nerede olduğunu biliyordu. Parks çevreyolundan bakir bölgeye doğru devam eden yolda bir otobüs içindeydi. Yol çevreyoluna geri dönüşe de rehberlik ediyordu. Tek yapması gereken şey onu takip etmekti. Gerçekten eksikliğini hissettiği şey Tklanika’yı geçecek bir bottu ya da basit bir yaban bilgisi bile nehri geçebilmek için başka bir yol bulmasına olanak sağlayabilirdi.


Bu tamamen bir bilgi eksikliğiydi -basit, eski moda bir bilgi eksikliği—Mason’ın yazdığı şekliyle “hatası onu başarısızlığa sürükledi”. Maalesef yazılanların geri kalanının hiçbiri herhangi bir anlam ifade etmiyor. Alıntılar onun, parantez içleri bana ait:


“Ama üretken bir yaşam sürmek için ihtiyacı olan anahtar şeyler buldu. (Yaşamadı, öldü.) Yaşasaydı eğer (Ama maalesef…) heyecan içinde geçmiş hiç de kısa olmayan bağımsız bir yaşam sistemi oluşturduğu için, onun bazı şeyleri bilmesi noktasında kendi bakış açısından yazılmış deneyimlerini kitaplaştırabilirdi. (Ve sen böyle bir nihayeti onun daha önceden yazdığı muhteşem eserlere dayandırıyorsun?) Faal bir yaşantısı olduğunu hayal ediyorum, (Ben diğer gezegenlerde bir yaşam hayal ediyorum) alt etmesi gereken yeni yollar aradığı ve süreç içerisinde hikâyelerini paylaştığı. Biz onu Into the Wild ile tanıdığımız için ikinci söylenen onun karakteri olamazmış gibi geliyor ama kolej mezunu eğitimli birisi için ve Alaska’da detaylı günlükler tutan bir gezgin için bu pek de zor bir durum olmasa gerek.”


McCandless “Alaska’da detaylı günlükler tuttu”? Tanrım! O zaman neden Krakauer bunları yayımlamadı? Madem öyle neden bunca yıldır gizleniyor? Bu hikâyenin 20 yıl önce vukuu bulduğunu söylemiştim. Yukarıdaki günlüklerin hangi biri detaylı Allah aşkına? Bunların hiçbiri Mason’ın atfettiği üzere “detaylı günlükler” falan değil!

20 Ağustos 2012

bottom of page