Burada Platon’un Parmenides diyaloğunun değerlendirmesi yapılacaktır. Parmenides diyaloğu Platon’un diğer diyalogları arasında ilginç bir konumdadır. Burada, diğer diyaloglarda olduğu gibi gündelik yaşamın içerisinde var olan bir kavram ve bu kavramlara yüklenen anlamların değil, varlığın bizatihi kendisinin soruşturması yapılmıştır. Bir diğer ilginç tarafı ise Platon’un bu diyalogda kendi idea öğretisinin bir öz kritiğini yapıp onu yeniden gözden geçirme yoluna gitmesidir. Haliyle kendisine sonradan yöneltilen eleştirileri -özellikle talebesi Aristoteles’inkiler- Platon burada en şiddetli şekilde zaten kendi kendine yapmış bulunmaktadır. Bilindiği üzere Platon’un varlık düşüncesi idealar ile duyulur nesneler arasında bir başka deyişle “Bir” ve “çok” arasında yapmış olduğu ontolojik ayrıma dayalıdır. İdealar dünyası ile nesneler dünyası arasındaki kurulan rabıta ise duyulur dünyadaki şeylerin idealardan pay alması şeklindedir. Asıl problem de bu noktada başlamaktadır; çünkü Platon’un ilgili diyaloglarında bu “pay alma” işleminin nasıl gerçekleştiği yeterince açık ve anlaşılabilir değildir. Burası Platon’un yumuşak karnı olup kendisine yöneltilen eleştirilerin de hareket noktası olmuştur. İşte Platon, Parmenides diyaloğunu bu meseleye, onu eleştirel düzeyde yeniden ele alarak ona farklı bir bakış açısı getirmek amacıyla kaleme almış, bunun yanında Parmenides’in “Bir” anlayışının açmazlarına işaret ederek ona karşı kendi “Bir” anlayışını geliştirmiştir.
Bu doğrultuda diyalog, Platon’un idealar ile duyulur nesneler arasında ilişkinin nasıl kurulacağı sorusuna önceki yapıtlarında verdiği cevapların eleştirisi ve yeniden değerlendirilmesi ile başlamaktadır. Diyalogda Parmenides kendi “Bir” öğretisi perspektifinden “Bir” ve “Çok” arasındaki ilişkinin yani idealardan pay almanın mahiyetini eleştirmektedir. Çünkü aynı anda hem bir hem çok var olamaz, bu “Bir”in kendisi ile çelişmesi anlamına gelecektir. Ama Platon için (diyalogdaki Sokrates) bu sorunun çözümünün idealar ve onlardan pay alan şeyler şeklinde çözülebilme olanağı vardır. İşte tartışma da bu noktadan itibaren başlamaktadır. Parmenides için (diyalogda Zenon) şayet var olan çok ise hem benzer hem benzemez şeylerin de olacağı sonucu ortaya çıkar; çünkü her şey aynı ise çok olmaz. Dolayısıyla benzer olanlar benzer ideasından, benzemez olanlar da benzemez ideasından pay alacaktır. Bu Platon için bir tutarsızlık değildir; çünkü ona göre bir şey aynı anda başka idealardan pay alabilir. Platon bu noktada itibaren Parmenides’in ağzından kendi pay alma düşünesinin eleştirisine geçmektedir.

Parmenides’in eleştirisi her şeyin bir ideasının olup olamayacağı yönündedir. Yani adaletin, güzelin, iyinin idealarının olduğu gibi kıl, çamur, pislik ve benzeri aşağı şeylerin ideası olabilir mi? Buna karşılık Platon eğer her tekil varlığa karşılık bir idea yoktur dediğinde durum karmaşık bir hâl alacaktır. Platon önceki diyaloglarında örneğin Devlet’te (10. Kitapta) bir sedirin dahi ideasının olduğunu savunmaktadır. Fakat görülmektedir ki bu, Parmenides diyaloğunda artık sorgulanır hale gelmiştir.
Parmenides’in, pay alanların bu ideaların parçasından mı yoksa bütününden mi pay aldığı noktasında bir diğer sorusu da pay alma teorisine yöneltilen bir diğer eleştiriyi ifade etmektedir. Çünkü Parmenides’in bu soruyu sormaktaki amacı, ideaların hem bir bütün olarak hem de şeylerde bir parça olarak bulunmasının bir çelişki olduğunu belirtmektir. Sokrates bu soruyu gündüz örneği ile şu şekilde cevaplar: “Tek ve aynı olmasına karşın gene de çok yerde olan ve hiç de kendi kendinin dışında olmayan gündüz gibi, ideaların her biri de her şeyde tektir ve gene de aynıdır.” Burada Sokrates, ideaların parçacıklar hâlinde olup onlardan pay alanların da parçalar hâlinde pay aldıklarını belirtmektedir. Buna karşılık Parmenides, büyüklük şayet bölünür ise büyüklüğün büyük olan her bir parçası kendisinden daha küçük olan parçadan hâliyle daha büyük olacaktır. Bu “büyük” olan her parçanın pay alacağı büyüklük ideası olacaktır anlamına gelir. Yani her parçanın biçim ve ebat bakımından ayrı ideası olacaktır. Her büyüklüğün büyüklük ideası farklı olursa bu durum sonsuz sayıda büyük ideasının olmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu eleştiriye karşılık Sokrates, ideaların aslında birer kavram olduklarını ardından da doğada bulunan arketipler, yani ilk örnekler, olduğunu ve öteki şeylerin de bunları taklit ettiğini savunacaktır. Görülmektedir ki Parmenides’in pay almaya yönelttiği eleştiriler Sokrates’i “taklit” varsayımına götürmektedir bu diyalogda. Lakin Parmenides için bu yaklaşım da problemlidir. İlk örneğe “benzeyen” nesnelerin - taklit gereği benzeyen olmalıdır çünkü aynı iseler bir “taklitten” söz edemeyiz - ideası olacaktır. Fakat fark da benzerliğe içkin olduğu için bu farkın da bir ideası olacaktır. Örneğin bir tekir kedi ile bir siyam kedisi kedi ideasını taklit ederek ondan pay alır fakat neticede bu iki kedi bir birlerinden farklıdır. Dolayısıyla bu farka karşılık düşecek fazladan bir idea ortaya çıkacaktır. Parmenides buradan şu sonuca varacaktır: “O halde bir şeyin ideaya benzer olması, ideanın da ona benzer olması olanaksızdır. Öyle olmasa ideanın dışında hep başka bir idea ortaya çıkacaktır; idea kendisinden pay alan nesneye benzeyecek olsa, hep yeni bir ideanın ortaya çıkması hiç sona ermeyecektir.”
Diyalogda Platon’un Parmenides’in ağzından kendi düşüncelerine yönelttiği son eleştiri de ideaların insanlar tarafından bilinmesinin bir çelişki olacağı yönündedir. Buna göre insandaki bilgi yalnızca insandaki doğruluğun bilgisi olabilir ve insan, ideaların kendisine sahip değildir. Yani idealar var olan şeyleri bilir iken bu var olan şeyler ideaları bilemez. Çünkü kendisi bir idea olmayan insan zihninde, bilgi ideasının kendisinin olması mümkün değildir. Oysa Platon’un felsefesi doksadan epistemeye, yani diyalektik metot ile bu idealara “ulaşılabileceğini” savunan bir felsefedir. İşte Parmenides burada insanın bu imkânını reddetmektedir. Diyaloğun bu ilk kısmında Sokrates’in Parmenides’e verdiği acemice cevaplarla kendi kuramını eleştiren Platon, ikinci kısımda meseleyi tamamen farklı bir bakış açısıyla ele alacak, “Bir” in Parmenides’in kuramında yol açtığı açmazlar ve bu açmazlardan çıkış yollarını araştırma işine girişecektir.
Diyaloğun bu kısmında yapılan araştırma “Bir” e yöneliktir ve burada birin Platon için idea olduğu açıktır. Artık sırasıyla eğer Bir; Birse, eğer Bir; varsa, eğer Bir; varsa veya yoksa, eğer Bir; Yoksa ne sonuçların çıkacağı teker teker soruşturulacaktır. Eğer Bir, birse ne bir bütündür, ne de bir parçadır, çünkü her iki durumda da parçalara sahip olacağından dolayı bir olmaktan çıkacaktır. Parçası yok ise başı ve sonu da yoktur, başı ve sonu yoksa bir sınırı da yoktur. Hiçbir yerde değildir, çünkü bir yerde olsa bir şeyin içinde olacaktır, dolayısıyla Bir olmaklıkla çelişecektir. Tamamıyla hareketsiz olması gerekir, çünkü bir noktadan başka bir noktaya geçerse yine bir olmaktan çıkacaktır. Bu şekilde hareket etmeyip kendi ekseni etrafında dönerse bir orta noktası olması gerekecektir, bu da onun başı ve sonu olduğunu imler ki Bir olmaklıktan çıkar. Hareketsiz olduğu da söylenemez, çünkü hareket etmeyip bir noktada sabit kalmak bir şeyin içinde olmayı gerektirecektir. O hâlde Bir ne devinir ne de duradurur. Bir’in kendi veya başka şey ile aynı ya da farklı olduğu da söylenemez. Çünkü bir şeyden farklı olmaklık bir başkayı referans alacaktır. Başkasıyla aynı olursa bir olmaktan çıkarak çokluğa adım atacaktır. Kendinden farklı olursa yine çok olacak, kendiyle aynı olursa yine bir ve “aynı olduğu kendilik” şeklinde ikilik doğacaktır. Bir, birse onun zaman içerisinde bulunması da tamamen olanaksızdır. Çünkü zaman içinde olan ve zamana katılan her şeyin kendi yaşıtı olacaktır ki bu da daha yaşlı daha genç şeklinde öncelik sonralık ilişkisini doğuracaktır. Dolayısıyla zaman içinde birden çok durumda bulunacaktır. Çünkü zamana katılan hiçbir şeyin değişmemesi söz konusu olamaz. Hatta bire bir demek dahi fazladandır. Neticede Platon için bu durumda hiçbir şey söylemek mümkün değildir. Düşünce adeta felç olmaktadır. Eğer bir birse bu hiçbir zaman bilinemeyecek, üzerine hiç bir şey söylenemeyecek, tasavvur dahi edilemeyecek bir şeydir. Bunun Platon’un Parmenides’in teorisine yönelttiği bir eleştiri olduğu açıktır. Platon’un temel meselesi Bir’in Parmenides’in savunduğu şekilde çokluğu kategorik olarak dışlamanın ötesinde geçip aynı anda hem Bir’i hem de Çokluk’u düşünebilme olanağının araştırılmasıdır.
Ardından eğer “Bir, varsa” argümanına geçilir. Bire şayet “var” diyorsak bu onun varlıktan pay aldığından ötürüdür. Yani Bir, birdir demek ile bir, vardır demek farklı şeylerdir. Yani artık varlık ile Bir aynı şeyler olmayacaktır. Bu noktadan sonra Bir artık ikidir, çünkü hem “Bir” hem de “var olma” vardır. İki var ise üç de vardır ve bu sonsuza doğru gider ki bu da çokluğu ifade edecektir. Çokluk var ise bir, bütün olarak var olur, bu da onun parçalarının olduğu anlamına gelir. Parçasının olması demek de başı, ortası, sonu olmasıdır. Dolayısıyla bir biçimi vardır ve hem kendisi hem de başka bir şeyin içinde olacaktır. Hem kendisi hem de başka bir şeyin içindeyse sabit kalması veya hareket etmesi gerekir. Bu da zaman içerisine dahil olacağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Bir’in öncesi ve sonrası olacaktır ki böylelikle zamanın tüm kipleri içerisinde yerini alacaktır. O halde bir, idea olarak bütünden, oluştan, zamandan pay alacaktır. Hem kendi içinde hem başka yerde ise hem kendiyle aynı hem de kendinden ayrı olacaktır. Bir, öteki nesnelerden başkadır dersek bu haliyle benzerliği de mümkün kılacaktır. O halde Bir öteki nesnelere hem benzer hem de benzemez olacaktır. Bir varsa, birden ayrı olmalarından mütevellit öteki nesneler Bir değildir. Aksi halde Bir’den “ayrı” olamazlardı. Öte yandan nesnelerin Bir’den tamamen yoksun oldukları da söylenemez; çünkü parça bütünden bağımsız düşünülemez. Parça, Bir’den ayrı bir şey olmasından ötürü ondan pay alır.
Platon en son olarak da eğer Bir, Yoksa argümanına değinir. “Bir, yoksa” ifadesini kullandığımızda dahi daha önce bilinebilir olan bir şeyden yani Bir’den bahsetmekteyiz. Dolayısıyla Platon için yok ifadesi olan “var olmama” dan söz edebiliyor isek ki söz ediyoruz o hâlde o varlıktan pay almış olmalıdır. Aksi takdirde bu şekilde adlandırılabilmesi, haliyle de düşünülebilir olması mümkün değildir. Yani “olmayan” bir şeye sadece olan bir şeye referansla “yok” diyebiliriz. Bu da fiili olarak var olmasa bile bir kavram olarak var olduğunu gösterir. Platon, “Bir, yoksa” argümanını sanki “Bir, varsa” argümanının bir devamı olarak ve onu daha da sağlamlaştırmak amacıyla kurgulamış gibi gözükmektedir.
Velhasıl böylece Bir, Platon için hakkında düşünülebilir ve ona dair bir şeyler söylenebilir duruma gelmiş olacaktır. Platon kendi “Bir” anlayışını burada Parmenides’in Bir’inden ayırmak istemektedir. Dikkat edilirse “Bir, varsa” argümanı “Bir, Birse” argümanının bir anti tezi konumundadır. Bilindiği gibi diyalektiğin tez, anti tez ve sentez olarak üç bileşeni vardır. Platon da burada varlığa karşı oluşu, yani Parmenides’in karşısına Herakleitos’u çıkarıyor gibidir. Parmenidesçi yaklaşımın, üzerine düşünebilmeyi hatta hakkında bir söz söyleyebilmeyi dahi imkansız kılan “Bir” argümanına Herakleitos’un karşıtların birliği ve oluş argümanını ekleyerek sanki ona bir nefes aldırma, ondaki tıkanıklığı giderme arzusundadır. Çünkü Bir sadece “Bir, varsa” şeklinde ele alındığı takdirde hem Bir’in kendisi hem de onun “çok” ile ilişkisi düşünülebilir bir form almaktadır. Fakat özellikle belirtilmelidir ki bu diyalog da tıpkı Platon’un diğer diyalogları gibi kesin hükümler ve net cevaplarla sona ermemektedir. “Bir” meselesi hususunda dikkate değer bir açılım yapılmış olsa da ideaların gerek diğer idealarla gerek duyulur dünyanın nesneleriyle ilişkileri tüm koordinatlarıyla açıklanabilmiş değildir.
Kaynakça
Paksüt, Fatma (1982) Platon ve Platon Sonrası. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.
Platon (2014), Parmenides, İmge Kitabevi, çev. Saffet Babür, 2014.