top of page

Toplumsal değişme ve toplumsal kurumlar

Yazarın fotoğrafı: Alper GürkanAlper Gürkan

Bir arada yaşayan insanların bütünlüğünden daha fazlasını işaret etmek amacıyla kullanılan “toplum” kavramı, içinde farklı soyutlamalar içeren bir soyutlamadır. Farklı felsefî ve sosyolojik yaklaşımlar farklı nitelemelere sahip olsalar da “toplum”un "birey" kavramının somutluğu ile bir karşıtlık içinde olduğu yaygın olarak kabul edilir. İnsan kişileri, toplumdan bağımsızca düşünülebilen somutluklar olsalar da “toplum”, insanlardan bağımsızca ele alınamaz.


“Toplum” insan yığınından fazla olarak insanî anlamlandırmaya konu başka şeylerle bir bütünlük gösterir ki bu da kurumların bir aradalığı anlamına gelen toplumsal yapıdır. Fert olarak nitelediğimiz, toplumsal yapının biçimlendirmiş olduğu insandır. Bu anlamda insan ferdi, ancak bir toplumun üyesi olarak var olabilir. Çünkü insanî anlam ve değerler, toplumsal yapının içindeki kurumlar aracılığıyla kavranır. Başka bir ifadeyle toplumsal kurumlar, içinde kişilerin anlam, değer ve normları içselleştirdiği yerleşik öğeler olduğu için ve insan da bir anlam ve değer varlığı olduğu için insan toplumsal yapı içinde ferdiyet kazanır.


Toplumsal yapıyı karakterize eden baskın toplumsal kurumlar aile, ekonomi, din, ahlâk, siyaset ve eğitimdir. Bu kurumlar bir taraftan toplumsal ihtiyaçların giderilmesini sağlarlarken diğer taraftan kişilerin toplumsal yapıyı içselleştirmesine aracılık eder. Ahlâkın soyut değerler içermesinden farklı olarak ekonominin somut değerler içermesi örneğinde olduğu gibi farklı değer yönelimleri algılama, düşünüş, tutum ve davranışları yönlendiricidir. Bu açıdan her bir toplumsal kurum farklı norm dizilerine sahiptir ve kişi, bu kurumlarda bulunan norm dizilerini içselleştirmek suretiyle doğumdan ölüme dek daimi bir toplumsallaşma süreci içinde var olur.



İnsan ferdi, herhangi bir davranışı gerçekleştiren fail olmak anlamında bir özne olarak anılsa da insan özgürlüğü başıboşluk anlamına gelmez. Aksine insan, toplumsal yapı aracılığıyla içselleştirdiği normlarla kayıtlıdır daima. Bunun temel nedeni, insanın toplumun bir ferdi olması sürecinde toplumsal yapıya eşlik eden bir kültür içinde yaşaması ve elbette onun en önemli öğesi olan dilden bağımsızlaşamamasıdır. Dil, bir iletişim aracı olmaktan fazla olarak kavramlar ve şeyler için bir sınır çizme aygıtı ve dolayısıyla anlamlandırma aracıdır. Dil aracılığıyla insan eşya hakkında hüküm verir ve bu hükümlerde değerleri yeniden üretir.


Toplumsal değişme, değerlerin yerinden oynadığı, yer değiştirdiği, ortadan kalktığı veya yeni değerlerin ortaya çıktığı bir süreçtir. Bir toplumun değerleri, fertlerce içselleştirilmeden evvel öncelikle toplumsal kurumlarda yerleşik olduğundan toplumsal değişme, toplumsal kurumlarda ortaya çıkan farklılaşmadır evvela. Nihayetinde toplumsal kurumlar, bütünü temsil eden toplumsal yapı içinde bir ahenk kazanmış olduklarından herhangi bir kurumda ortaya çıkacak bir değişme süreci tüm kurumları etkileyebilmektedir. Özellikle yukarıda baskın oldukları vurgulanan toplumsal kurumlardaki değişimler dalga dalga tüm topluma yansıyacaktır. Toplumsal yapının önemli bir bileşeni olan ekonomiyi karakterize eden bir yön olarak mülkiyet tarzında ortaya çıkan farklılaşmanın toplum içindeki fertlere etkisi bunun anlaşılabilir bir örneğidir. Özel mülkiyeti mümkün kılan bir ekonomik yapıda fertlerin maddi değerlerle ilişkileri öyle olmayan bir toplumdaki fertlerden farklıdır neticede. Bu ilişki biçimi de tüm tutum ve davranışları etkileyebilecektir.


Eğer durum böyleyse modern dünyada kişilerin özerk bireyler olarak kişilik kazanma süreçlerinin yönlendirilmesinde Sanayi Devriminin ve dolayısıyla kapitalizmin etkisinin daha anlaşılır olacağı aşikardır. Hayatı ve doğayı anlamlandırmada anlamı; eşyayı, dünyayı, insanları değerlendirmede değerleri ve tüm bunlarla ilgili olarak davranışların biçimlenmesinde etkili olan normları değişimin içinde uygun bir yere yerleştirmek gerekmektedir.

  • Instagram
  • X

© 2024 by heyula.blog

bottom of page