“Yeşil kapitalizm ve ‘yenilenebilirlik’ savunucuları gerekli gözetim sağlandığı takdirde yaşam alanlarını, ekosistemleri ve insan topluluklarını yok etmeden maden çıkarılabileceği yolunda sahtekârca güvenceler veriyorlar, ama bunun asla olmayacağını biliyorlar. Tarih, kapitalizmin herhangi bir türden koruma veya himayeyle uyuşmadığını kesin olarak göstermiştir.”

Modern sanayi uygarlığı dünyayı ateşe vermenin eşiğinde. Toplumsal oluşumların ve toplulukların kökünün kurutulması, insani müştereklerin bağımlı olduğu canlı yeryüzü-sisteminin yok edilmesiyle iç içe geçmiş durumda. Artık kapitalizmin en son, “yakıp yıkma” safhasındayız. Askeri bağlamda bu tabir, yenilmiş bir halkın veya yaklaşan bir ordunun faydalanmasını engellemek için hayati kaynakların imha edilmesi anlamına gelir. Daha genel anlamdaysa, bereketli bölgelerin çoraklaştırılıp yenilenme kapasitesini yitirmesine karşılık gelir. Sudan mahrum bırakılmış nehirleri ve yeraltı suları zehirlenmiş havası kirlenmiş toprağı kuraklık ve kimyasal tarımla mahvedilmiş kavrulmuş bir dünya demektir. Yakıp yıkma kapitalizmi, grup ve toplulukların kendi kendilerini geçindirmesine, kendi kendini yönetmesine veya birbirlerine destek olmasına imkân veren ne varsa imha eder. Bu durum madencilik, ormansızlaştırma ve zehirli atık yığma yoluyla yaşanması imkânsız çorak alanlar ve yoksulların umutsuz iç sürgünler haline geldiği şehirler yaratılan Küresel Güney’de son derece şiddetli yaşanıyor. Hesaplanarak düşük seviyede tutulan savaş hali veya uyuşturucu kartelleri arasındaki çatışmalar, bir zamanlar sivil toplumu andıran her şeyin ortadan kalkmasına neden oluyor… Bunun karşısında “toplum karşıtı aygıtlara” kul köle olmaktan kurtulma ve pasiflik ile yalıtılmışlığı yeni dayanışma biçimlerine dönüştürme konusunda birliğin ve ortak eylemliliklerin benzersiz bir gücü olduğunu söyleyebiliriz.
Alıntı:
"Evet, gece oldu ve başka bir dünya doğmakta. Haşin, sinik, kara cahil, hafızasız, akla ihtiyaç duymadan dönen bir dünya... Dümdüz edilmiş, yassılaşmış, adeta perspektif ve kaçış noktası yok edilmiş... İşin tuhafı bu dünyanın yaşayan ölüleri öncekinden geliyor..."
Philppe Sollers’ten akt. Jean-Luc Godard, Histoire(s) du cinéma .
Gezegenimizde yaşanabilir, müşterek bir gelecek olacaksa, fişi çekilip 7/24 kapitalizmin dünya-yıkıcı sistem ve operasyonlarıyla bağlantısı koparılmış, çevrimdışı bir gelecek olacak. Dünyadan geriye her ne kalacaksa, bugün içinde yaşadığımız haliyle şebeke, etrafımızı saran enkazın marjinal, kırık dökük bir parçası haline gelecek orada ve yeni topluluklar, insanların kafa kafaya vererek geliştireceği tasarımlar doğacaksa eğer, ancak bu enkaz üzerinde doğacak. Talihimiz yaver giderse, kısa ömürlü bir dijital çağ yerini işbirliği yaparak yaşamanın ve geçinmenin hem eski hem de yeni yollarına dayalı melez bir maddi kültüre bırakmış olacak. Toplumsal ve çevresel yıkımın yoğunlaştıkça yoğunlaştığı şu sıralarda, her düzeyde internet kompleksinin gölgesinde kalan gündelik hayatın belli bir onarılamazlık ve zehirlenmişlik eşiğini çoktan geçtiğinin gittikçe daha çok farkına varılıyor. Gittikçe artan sayıda insan biliyor ya da seziyor bunu; zararlı sonuçlarını sessiz sedasız sineye çekenler onlar çünkü. Halkın kullandığı dijital araç ve hizmetler her yerde ulusaşırı şirketlerin, istihbarat teşkilatlarının, suç kartellerinin ve sosyopat milyarder seçkinlerin iktidarına tabi. Bütün dünya ahalisine dayatılan internet kompleksi, bu ahalinin çoğu için iptila, yalnızlık, boş umutlar, zulüm, psikoz, borçluluk, ziyan edilmiş hayatlar, aşınmış bellekler ve toplumsal çözülme yaratan amansız bir makinedir. İnternetin zararları ve toplumkırıcı (sociocidal) etkileri yanında o ağızlara sakız edilen faydalarının esamisi bile okunmaz, hepsi tali kalır. İnternet kompleksi, 7/24 kapitalizmin o hesaba gelmez devasa erişim alanından ve küresel ölçekte biriktirme, kaynak çıkarma, dolaşıma sokma, üretme, taşıma ve inşa etme çılgınlığından ayrılamaz hale gelmiştir. Çevrimiçi işlemlerin neredeyse bütün özellikleri, yaşanabilir ve adil bir dünya kurma imkânına düşman davranışları tetiklemektedir. Dijital ağların yapay olarak imal edilmiş iştahlarla daha da körüklenen hızı ve heryerdeliği, elde etme, sahip olma, göz koyma, haset etme ve kıskanmanın tartışılmaz önceliğini en üst düzeye çıkarır; bütün bunlar da dünyayı, yenilenme veya toparlanma imkânı bulamadan durmaksızın işleyen, kendi ısısından ve atıklarından boğulma raddesine gelmiş dünyayı daha da çürütür. Tekno-modernistlerin dev bir yenilik, icat ve maddi ilerleme şantiyesi olarak gezegen rüyası, kendine hâlâ savunucular, mazur-bulucular bulabiliyor. Mebzul miktardaki “yenilenebilir” enerji proje ve endüstrilerinin çoğu da işlerin mutat şekilde yürümesini, o mahvedici tüketim, rekabet ve artan eşitsizlik örüntülerinin muhafaza edilebilmesini sağlayacak şekilde tasarlanıyor. Yeşil Yeni Sözleşme (Green New Deal) gibi piyasa güdümlü tasarılar abes denecek ölçüde işe yaramaz, çünkü 7/24 kapitalizmin körüklediği manasız ekonomik faaliyetlerin genişlemesine, gereksiz elektrik enerjisi kullanımlarına veya küresel kaynak çıkarma (madencilik vs.) sanayilerine son vermek için şalter indirmek gibi bir dertleri yok.